Sabah erkenden kalkılır, eksik kalanlar ya da son anda yapılacaklar için. Halbuki günlerdir köşe bucak temizlikler yapılmış, en güzel yemekler ve tatlılar hazırlanmıştır. Ramazan`ın son haftası genellikle böyle geçer. Anneler tatlı bir temizlik telaşına girerler. Her yer pırıl pırıl olur. Arife günü geldiğinde artık son dokunuşlar yapılır temizlik için. Bayram sabahında ise erkenden kalkılır ve evin erkekleri bayram namazı için yollara koyulur, evde kalan bayanlar da evi şöyle bir kontrol ettikten sonra mutfağa geçerler. Bayram sabahı kahvaltı hazırlamak, kahvaltı yapmak kadar zevklidir. Güzel bir kahvaltı için kollar sıvanır. Erkekler namazdan gelinceye kadar kahvaltı hazır olmalıdır. Koca bir Ramazan ayından sonraki günün sabahı biraz yadırgansa da ilk lokmadan sonra acemilik gider ve başlar kaşıklar dönmeye çay bardaklarında. Arife günü yaşanan başka bir telaş da bayram tatlısının yapım aşamasıdır. Anneanneler, nineler koca koca tepsilere baklavalar yaparlar, sonra mahalle fırınlarının önündeki sabırlı bekleyişlerin sonunda pişer baklavalar, ev ekmekleri, tatlı-tuzlu çörekler. Baklavalar bir kaç gün önceden yapılır, bu nedenle ya arife günü ya da bayram gününün sabahı, erkenden şerbeti dökülür. İşte bu tatlıdan kahvaltıda yemek çok güzel olur. Koca tepsinin ufak bir bölümünden giriş yapılır ve kahvaltı sofrasında ikram edilir. Baklava yapanlar kendilerini eleştirmeye başlardı; az pişmiş, şekeri az olmuş, çok kuru… Onlar böyle kendi aralarında baklavayı değerlendirirken benim de dahil olduğum diğer grup onları duymadan baklavanın tadını çıkarmaya başlardı. Bilirdik ki her seferinde bu kritik yapılırdı ve her seferinde de baklava çok güzel olurdu. Sonra başlardı el öpmeler, harçlık almalar… Bütün bunlar bayramlıklar giyilerek yapılırdı elbette. Herkesin kendine göre bir yenisi ya da sevdiği bir kıyafeti üstünde olurdu. O zamanlarda bayramlık kavramı vardı, gerçi hala var… Son hafta telaşına bir de bayramlık alma telaşı eklenirdi. İnsanlar güzel güzel giyinirdi; sevdikleri ile öyle karşılaşmak, belki de anılarda öyle kalmak için. İlerleyen saatlerde kapının zili çalmaya başlardı. Gelenler ilk ziyaretçilerdi; ellerinde poşetlerle şeker toplayan mahallenin çocukları. Akşama kadar o poşetler dolardı. Her kapıdan sonra kafa kafaya verip şekerlerin tadına bakmak için mola verirlerdi. Benim şeker toplama şansım pek olmadı, çekinirdim, mahalledeki insanları tanımadığımdan olsa gerek ama gene de bir kaç denemem oldu. Ve sonra tabiiki bayramlaşmaya gelen akrabalar, komşular, küçükten büyüğe sırayla gelirlerdi, onlar geldikçe büyükler daha da bir gururla bakarlardı, ne mutlu anlardı kimbilir onlar için sayılmak, sevilmek. Böylece ev şenlenir, baklava tepsisi yavaş yavaş yarılanır, keskin kahve kokusu ile kolonyanın kokusu eve dolmaya başlardı. İşte bu benim için bayram kokusuydu. Sonra yavaş yavaş büyüdük ve bayramlar kış aylarına gelmeye başladı, artık herkes bayramını kendi evinde kutlamaya mecbur kaldı. Çünkü okullar, hava şartları, şimdiki gibi tatiller birleştirilip uzatılmazdı da… Ama bütün bu kutlamalar değişmedi, sanki büyüklerden devraldığımız gibi uygulamaya devam edildi. Anneannemin yerini annem aldı, günler öncesinden temizlikler yapıldı, tatlılar yapıldı, sabah erken kalkıldı, ben de artık yardım etmeye başladım, kahvaltı hazırlandı, misafirler ağırlandı…Tatlı ve kahve ikramı artık bana kalmıştı. Büyük bir zevkti…Kapının önünde biriken ayakkabılar apartmandaki en hatırı sayılır kişiyi bulmaya yardım ederdi. Şimdi artık bütün bu anlattıklarım kendi evimde gerçekleşiyor. İlk başlarda ben de son hafta temizliği yapardım; bayram temizliği bayramı temiz bir evde karşılamak için, tatlılar misafirleri tatlı bir sohbet ile ağırlamak için, şekerlikteki kağıtlı şekerler kapımızı çalan çocukları memnun etmek için, kahveler kırk yıl hatırım kalsın diye… Uzun yıllar bu böyle devam etti. Son bir kaç yıldır bu hareketlilik yerini sakinliğe bıraktı. Yaşadığımız yerden olsa gerek. Ama yine de bayram sabahı özenle kahvaltı hazırlamak, karşılıklı aile fertleri ile bayramlaşmak hala var. Sonra arkadaşlarımız var bir yerlerde oturup bayramlaştığımız, sohbet ettiğimiz… Kendi küçük dünyamız demiştim ya, kendi halimizde sürdürüyoruz devraldığımız bu görevi büyük bir zevkle ve çoşkuyla. Önceden bayram diye dolardı gözlerim, şimdi hala bu duyguyu yaşayabiliyoruz diye doluyor. Seviyorum bayramları, insanların biraraya gelmesini, hiç görüşmeyenlerin bir kaç gün de olsa görüşmesini, dargınların barışma çabalarını, uzaklardan haber almayı, insanların birbirlerine söylemekte zorlandıkları sevgi sözcüklerini dokunarak, ellerine sarılarak, öperek söylemesini… Bunlar yaşanmalı ve bizden sonrakilerin de yaşaması sağlanmalı…
BESİN SU BARDAĞI ÇAY BARDAĞI KAHVE FİNCANI ÇORBA KAŞIĞI Su 250 g 100 g 75 g 15 g Süt 250 g 100 g 75 g 15 g Toz şeker 200 g 80 g 70 g 20 g Pirinç 250 g 100 g 70 g 15 g Bulgur 200 g 75 g 60 g 20 g Fasulye 200 g 75 g 60 g Mercimek 200 g 75 g 60 g 15 g İrmik 180 g 70 g 55 g 12 g Pudra şekeri 110 g 50 g 30 g 12 g Toz şeker 170 g 75 g 60 g 15 g Nişasta 50 g 30 g 10 g Un 110 g 50 g 30 g 12 g Galeta unu 120 g 60 g 40 g 10 g Kaşar peyniri(rende) 90 g 40 g 30 g 4 g Süt 200 g 100 gr 65 g 15 g Krema 210 g 110 g 70 g Yoğurt
Super! Tek uzuntum bizim cocuklerimizin bu guzellikleri yasayamamalari. Ama kim bilir, artik tatillere geliyor bayramlar, Turkiye'de olur ve onlara da bu duygulari tattirabiliriz. Eline saglik, ne guzel yazmissin. Ha bu arada, sen temizlik yapmiyor muydun kac gundur? Ne ara yazdin bunlari?
YanıtlaSil