Ana içeriğe atla

TATİLE ÇIKMAK



Ben küçükken her yaz memlekete giderdik. Babamın iznini alması tatilimizin en önemli başlangıç noktasıydı. Tabii sonra da okullarımızın kapanması. Karne alma heyecanı, nasıl güzel bir duyguydu. Notlarımın hepsini bilmeme, karnemin nasıl olacağını tahmin etmeme rağmen yine de o tatlı heyecandan bir türlü kurtulamazdım. Perşembe akşamı yatağıma yattığımda zar zor uyur, sabah erkenden kalkar ve okul kıyafetlerimi giyerdim. Şimdilerde olduğu gibi okulun son haftası serbest kıyafet gibi güzellikler yoktu. Üstüne üstlük son hafta bile kıyafetlerimizi kontrol eden bazı öğretmenlerimiz vardı. Neyse tarifsiz bir heyecanla sınıf öğretmenlerimizin karnelerimizi dağıtmasını beklerdik. İsmim okunduğunda kıpırdayamayacakmışım gibi hissederdim kendimi. Karnemi alır ve arkasına eklenmiş bir belge arardım bildiğim halde. Gözümle görüp emin olmak isterdim herhalde. Sonra da sanki ben karne almamışım gibi bütün heyecanımı sırada bekleyen arkadaşlarıma bırakır sakin bir şekilde evin yolunu tutardım. Eve gelince de evdekiler karneme bakardı, notlarla ilgili bir değerlendirme ve aferin diyaloglarından sonra karnemi televizyonun yanına koyardım, bir müddet orada dururdu. Sonra da şeffaf bir dosyaya koyar, tatilde göstermek için eşyalarımın arasına koyardım. O zaman öyleydi, büyükler karneleri sorardı… Yolculuğa mutlaka gece başlardık. İznin yarım günü bile boşa harcanmazdı. Ayrıca Çanakkale’deki arabalı vapura yetişmek gibi bir de mecburiyetimiz vardı. Böylece yolculuk serüveni başlardı. Valizler babamın düzeni ile arabaya yerleşirdi. Annemim yaptığı börekler ve diğer yiyecekler yani yolluklar yanımıza alınır ve hareket edilirdi. Yolculuk sabahı erken kalkmak ama uykuyu bölmeden, yarı uyur durumda arabaya binmek ve arabada uykuya devam etmek işin diğer güzel kısmıydı. Ama gene de gece karanlığında başlayan yolculuklar beni hep tedirgin ederdi, sabaha karşı daha rahat olurdum, şimdi de öyle… Yol boyunca babamın ve annemin hep bir çabası olurdu, mola vermek için bir su başı aramak. Buldukları ilk bir kaçı beğenilmez, küçük, iyi değil, kimse yok çok ıssız gibi bahanelerle bir sonraki aranırdı. Kardeşimle ben pek devreye girmezdik, zaten gösterdiklerimiz de pek dikkate alınmazdı. Tek istemediğim yerler, otun çok olduğu ve her türlü zararlı hayvanın olabileceği oldukça doğal alanlardı. Sonunda bulurduk tabii… Hep birlikte iner, uyuşmuş ayaklarımızı hareket ettirir, elimizi yüzümüzü yıkar ve yolluklarımızı açarak varsa bir masada yoksa yere oturup zevkle yerdik. Doğanın ortasında ailenle yemek yemek… Sonra babamın biraz uyumasını bekler ve tekrar yollarda ilerlemeye başlardık. Çanakkale’ye yaklaşmamızla birlikte uzun bir kuyruk başlardı arabalı vapura doğru. Bir biz değildik anlayacağınız gecenin bir vakti yollara dökülen. Bu manzarayı çok severdim, arabaların gemiye yerleşmesini seyretmek, elinde bayrakla koşuşturan görevlilerin koca koca tırları, kamyonları ve diğer arabaları bir düzen içinde gemiye almaları çok eğlenceliydi. Bütün bu gösteriyi de ikinci kata çıkar oradan seyrederdik. Çanakkale Boğazı`ndan geçerken o zamanki bilgilerimle bile orada yaşananlar gözümün önüne gelir, her defasında içimde tuhaf duygularla geçerdi gemi yolculuğu. Şimdi biz buradan rahat rahat geçiyoruz ama… Derdim hep o zamanki 15 yaşını bitirememiş çocukları düşünürken. Yolculuk bitince yine aynı düzen içinde inerdi arabalar dinlenmiş olarak. Hepsi yine bir kuyruk oluştururdu yollarda. Sonra her biri kendi yoluna girer dağılırdı onları özlemle bekleyenlere doğru. Bizi de tatlı bir heyecan sarardı, çünkü etrafımızda sağlı sollu zeytin ağaçları bizi kucaklardı. Zeytin ağacı ve dallarındaki poyraz  memleket demekti, aile demekti, tatil demekti. Yollarda kendi bahçe ve tarlalarından getirdiklerini satan köylülerden taze taze meyveler almadan olmazdı, durulur ve ağız tadı ile yemek için alınırdı tabii ki yine bir su kenarında. Sonunda yolculuk telaşı yerini büyüklerin ellerini öpme mutluluğuna bırakırdı. Böylece başlardı bir tatil daha… Şimdi aynı duygularla başka resimlerde yaşanır oldu bu sahneler. Kişilerin rolleri değişmiş, çocuklar anne olmuş, anneler anneanne… 




Yorumlar

  1. Ne guzel yazmissin, agzina saglik.

    YanıtlaSil
  2. Harika! Resmen, okuldan seninle karneyi alip, seyahatten sonra buyukbabanlarin elini optum yani! Bence cok surukleyici hos bir uslubun var. Gerisinin geleceginden en ufak suphem yok. Super! Kizlara da okut bence...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAÇ BARDAK, KAÇ KAŞIK, KAÇ GRAM

BESİN SU BARDAĞI ÇAY BARDAĞI KAHVE FİNCANI ÇORBA KAŞIĞI Su 250 g 100 g 75 g 15 g Süt 250 g 100 g 75 g 15 g Toz şeker 200 g 80 g 70 g 20 g Pirinç 250 g 100 g 70 g 15 g Bulgur 200 g 75 g 60 g 20 g Fasulye 200 g 75 g 60 g Mercimek 200 g 75 g 60 g 15 g İrmik 180 g 70 g 55 g 12 g Pudra şekeri 110 g 50 g 30 g 12 g Toz şeker 170 g 75 g 60 g 15 g Nişasta 50 g 30 g 10 g Un 110 g 50 g 30 g 12 g Galeta unu 120 g 60 g 40 g 10 g Kaşar peyniri(rende) 90 g 40 g 30 g 4 g Süt 200 g 100 gr 65 g 15 g Krema 210 g 110 g 70 g Yoğurt

ÇİLEKLİ, MUZLU KEK

Çilek sevmeyen yoktur diyemeyeceğim çünkü sevmeyenler olduğunu biliyorum. Çilek sevmediklerini ilk öğrendiğim zaman inanamamıştım. Çileğin sevilmeme ihtimalini hiç aklıma getirmediğimi o zaman fark ettim. Bu sebebten, çilek sevmeyenler sadece muzlu yapabilir... Ve en çok sevdiğim kek hamuru çilek ve muzla birleşince çok güzel bir kek çıktı ortaya. Denemelisiniz... Ilık ılık yiyebilirsiniz ya da meyveli olduğu için buzdolabında tutarsanız, dolaptan çıkarıp soğuk soğuk da yiyebilirsiniz. Soğuk yemek daha çok hoşuma gitti... Bu kek hamuru suyla yapılan kek hamuru. İçine istediğiniz malzemeleri ilave edebilirsiniz... MALZEMELER   4 tane yumurta 1 su bardağı şeker 1 su bardağı sıvı yağ 1 su bardağı su 3 su bardağı un 1 paket kabartma tozu 1 paket vanilya Yeteri kadar muz ve çilek ( miktarı size bağlı ) Yumurta ve şekeri iyice çırptıktan sonra diğer malzemeleri de ilave edip karıştırın. Ufak ufak doğradığınız muzları da ilave edin ve ezmeden yavaşca karıştırın. Yağl

ÇİN LAHANASINDAN SARMA

Lahana sarması ama lahanası biraz değişik, en azından ben ilk defa gördüm buralara gelince. Yer değişikliğinin bu gibi faydalarını da görmek gerekir diye kendime  hatırlatıyorum bu yazıyı yazarken. Belki her yerde vardır ama benim dikkatimi son zamanlarda çeken bir lahana bu; Çin Lahanası... Ben lahana sarmasını çok sık yapmam ama yapmam gereken zamanlar da oluyor tabii, lezzetli bir yemek sonuçta. Güzel yapılmış bir lahana sarmasını yemek de çok zevklidir ayrıca. Bunun için de güzel bir lahana bulmak gerekir, işte bundan dolayı buradaki arkadaşlar ile uzun zamandır arayış içindeydik, denemeler ve tavsiyeler sonucunda bize en yakın lezzeti verecek olan lahanayı bulduk. Şimdi herkes Çin Lahanasını kullanıyor ve çok da memnunuz. Kolay sarılabilir olması ise en güzel tarafı... Bizim lahanalarımıza göre biraz küçük ama olsun hiç fire vermeden sarılabiliyor, en içte kalan göbek kısmı da salatalarda çok lezzetli oluyor. Bu salatayı da bir başka tarifte anlatırım... MALZEMELER Soğa