Benim 10’lu yaşlarımda Ramazan ayları yine böyle Temmuz ve Ağustos aylarında yaşanırdı. Sıcak yaz günlerinde… Tatile gittiğimiz zaman herkesi bir Ramazan coşkusu sarardı. Ailesinden uzak yerlerde olanlar için tatilde bir araya gelmek, hele bir de Ramazan ise daha bir güzel, daha bir anlamlı olurdu. Bütün aileyi bir arada görmenin en güzel zamanıydı bu zamanlar. İşte bu zamanlarda en sevdiğim olaylardan biri de sahura kalkmak ya da sahura kalkmaya çalışmaktı. Çünkü küçük olduğum için sürekli aynı bahanelerle engellenirdim. Sen daha küçüksün, bu uzun günlerde daha tutamazsın gibi cümleler beni çok üzerdi. Ben ise oruç tutabileceğime inanıyordum. Akşam yatma vakti gelince gece uyanma planları yapardım, nasıl yapsam da uyansam, yoksa uyumasam mı… Ufak bir tıkırtıda hemen gözlerimi açardım. Ama büyük kurtarıcım hemen imdadıma yetişirdi, mahallenin davulcusu… Kimdir, nasıl biridir hiç bilmezdim ama çok severdim kendisini. Yattığım odanın camı tam da davulcunun geçtiği sokak tarafındaydı. Uzun uzun davuluna vurması beni hiç rahatsız etmezdi. Davul sesi ile kalkardım ama her seferinde bakardım ki anneannem herkesten önce kalkmış ve hazırlıklara başlamış. Benim uyanmış olduğumu görünce herkes şöyle bir bakar sonra da çaresiz yerde kurulmuş sofranın etrafında oturmama ses çıkarmazlardı. Ben de büyük bir zevkle yerdim onların uykulu sohbetleri arasında. Ben en büyük torun olduğum için diğerleri sonradan dahil olmaya çalıştı bu sofraya, zaten sonraları ben de büyüdüm ve kimseye yalvarmadan sahura kalkmanın gurur verici mutluluğunu yaşadım. Zaten Ramazan günleri de yavaş yavaş kışa doğru geldikçe herkes kendi evinde geçirmeye başladı bu güzel günleri. Evet yerde kurulmuş sofra diyordum ya, lokmaların hızlı hızlı yenmesi ve ezan sesinin duyulması ile son suların yudumlanması her sahurda tatlı bir telaş yaşatırdı. Herkes yatardı ve ben tatlı bir huzurla gözlerimi kapatırdım. Başarmıştım…Sabah kahvaltıda ufaklıklar arasında olmamak, ben oruçluyum demek nasıl bir güzellikti. Başaramadığım günler de olmuştu, o günlerin sabahındaki üzüntümü anlatamam. Ve böylece tutmaya başladığım çocuk orucu yerini zamanla büyük orucunun yerini almaya başladı. Artık büyüklerin benim için söyleyecek sözleri kalmamıştı. Ama büyükler her zaman büyüktü. Değişmeyen bu diyaloglarda olduğu gibi; bizi de sahura kaldırın, biz de oruç tutabiliriz… Ben bu lafları bir yerden hatırlıyorum, bu sefer ben değilim, bizim ufaklıklar… Şimdi de onlar aynı planları yapıyorlar ve biz de aynı cevapları veriyoruz; sizi uyandırdık ama siz uyanmadınız. Biliyorum ki inanmıyorlar. Sonunda kahvaltı yapıp akşama kadar oruç tutsak nasıl olur şeklinde bir plan geliştirdiler. Deneyin bakalım dedik, fena değil, demek ki böyle oluyormuş. Diyorum ya yaşam farkında olmadan tekralanıyor. Bu da beni mutlu ediyor, bana sürekliliğimizi, birlikteliğimizi, sağlığımızı anlatıyor.
BESİN SU BARDAĞI ÇAY BARDAĞI KAHVE FİNCANI ÇORBA KAŞIĞI Su 250 g 100 g 75 g 15 g Süt 250 g 100 g 75 g 15 g Toz şeker 200 g 80 g 70 g 20 g Pirinç 250 g 100 g 70 g 15 g Bulgur 200 g 75 g 60 g 20 g Fasulye 200 g 75 g 60 g Mercimek 200 g 75 g 60 g 15 g İrmik 180 g 70 g 55 g 12 g Pudra şekeri 110 g 50 g 30 g 12 g Toz şeker 170 g 75 g 60 g 15 g Nişasta 50 g 30 g 10 g Un 110 g 50 g 30 g 12 g Galeta unu 120 g 60 g 40 g 10 g Kaşar peyniri(rende) 90 g 40 g 30 g 4 g Süt 200 g 100 gr 65 g 15 g Krema 210 g 110 g 70 g Yoğurt
Eline saglik, günün anlam ve önemine cok uymus. Bizde de ince koy ekmeginden muska yapardi annem, peynirli, sucuklu yumurtali. Off ne lezzetti. Ben oruc tutmaya baslayana kadar bir muddet hem sahurda onlarla yedim, hem de tutmayip kahvalti, yemek vs.
YanıtlaSilBu arada yilda 10 gun hesabiyla yaklasik 30-35 yil oncesinden bahsediyoruz. Dile kolay...